09 Haziran 2025 - Pazartesi

NE ALÂKA KEL ALÂKA

Evet, Bu yazımda örnek de olaylar da "kel alâka" denecek cinsten...

Yazar - İbrahim UYSAL
Okuma Süresi: 7 dk.
68 okunma
İbrahim UYSAL

İbrahim UYSAL

-
Google News
NE ALÂKA KEL ALÂKA 
 
Evet, örnek de olaylar da "kel alâka"
     Bir Bayram için yine köyüme geldim. Antalya, Alanya, Fethiye, Marmaris, Bodrum nemden bunaltır, sıcaktan kavururken,  Torosların- Beydağlarının yamacında kurutulmuş göl yatağı ovanın çevresindeki köyler,  nemsiz serin yayla havasının keyfini catıyorlardı.
     Gencer Yaylasının kuytusunda, Rahat Dağının yamacında kurulmuş köyümün bütün evleri gibi ovayı evin balkonundan seyrederken, boylu boyunca göz alabildiğine yayılmış yeşillik insanın içini açıyordu. 
     Mevsimler değişiyor, doğa günden güne bozuluyor, su kaynakları kuruyor ama hiç kimse on yıl sonrasını görmek istemiyordu.
    Torosların onlarca yamacından ilçelere ve yerleşim yerlerine içme suyu taşımak mümkün iken, 1960, 70'li yıllarda Devlet Su İşleri'nce (DSİ) tarımsal amaçlı sulama kuyuları, ha bire yerleşim yerlerine borularla su taşıyordu.
    Ülke ne hale gelmiş.
    Binbir emek ve bir Ulusal Kurtuluş Savaşı sonunda Cumhuriyet kurulmuş, kendi değerleri ölçüsünde fabrikalar, tarım işletmeleri kurulmuş ve yepyeni yeni bir toplum düzeni yaratılmıştı.
    Osmanlı Devleti yıkılmış yok edilmiş, yerine kurulan Ülkenin yolları o günün olanakları ölçüsünde kazma kürek ile o köylülerce imece usulü günlerce çalışılarak açılmıştı. 
    O günün yöneticilerinin yürekleri bunlara dayanamıyor, acıyordu ama yapacak bir şey yoktu. Bugünün yöneticileri binbir emekle açılan limanları, yolları özelleştirme adı altında yabancılara bile peşkeş çekerken; Osmanlı Sarayının İngiliz, Fransız şirketlerine peşkeş çektiği yolları Cumhuriyet Hükümetleri paralar ödeyerek Devletleştirmişti. 
    Binbir emekle kurulan Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) bilinçli bir şekilde yok edilmişti, kıçında donu bile kalmamış akılsız adam gibi akıllanan hükümetimiz bu aralar DPT'yi kurma derdinde ama artık "dön" elden gitti, bundan sonra ne işe yarayacak ise, yine de inşallah tez zamanda kurulur demeden de geçmeyeyim!..
     Plan ve programsızlığın bir başka bedelini de bu ovanın çevresindeki Antalya iline bağlı köylüler yaşıyor.
     Yönetsel olarak il sınırları belirlenirken, bir zamanların kurutulmuş "Söğüt Gölü" çevresindeki bir kısım köyler (Teke Yöresi), Antalya il sınırları içinde kalırken, bir kısım köyler de (Hamitoğlu Beyliği) içinde kalan Burdur ili sınırları içinde kalmıştır.
    Yani ovanın bir kısmını Antalya köylerinin, bir kısmı da Burdur köylerinindir.
    Ufak tefek sınır sorunları, "tarla an" sorunları olsa da bir şekilde sulh yolu bulunmuştur.
     Hükümetler Antalyayı kalkınmış turizm bölgesi sayarken, Burdur'u kalkınmada öncelikli bölge saymıştır.
     Bu yüzden de aynı ovanın içindeki Burdur köyleri tarımsal teşviklerden yararlanırken, Antalya köyleri bu desteklerden mahrum kalmakta ve üretici köylülerin emekleri boşa girmektedir.
     Amerika'dan bir öykü anlatayım da kim ne anlarsa anlasın.
    Yıllardan 1955, aylardan Aralık'tır. 
    Rose Park adında, 42 yaşında siyah tenli bir kadın her gün tren ile çalıştığı temizlik şirketine Amerika-
Montgomery şehrinde işine gitmektedir.
     O yıllarda zenciler ABD'de ikinci sınıf vatandaştır,
otobüs ve trenlerde de arka kısımlarında beyazlar ayakta değiller ise otururlar, bir beyaz binince de zenci beyaza yerini vermek zorundadır.
    Bir gün Rosa çok yorgun şekilde otobüse biner ve  kendisine ayrılan yere oturur;  yeni binen her beyazada bir zenci yerini verir. Yer verme sırası Rosa'ya gelince de, yorgun Rosa yerinden kalkmaz.
  Şoför otobüsü durdurdu 
ve Rosa'ya kalkması gerektiğini söylese de
Rosa kalkmaz.
   "Kalkmıyorum, 
çünkü kalkıp yerimi bir başkasına vermem gerektiğine inanmıyorum" der. Bunun üzerine şoför
polis çağırır, polis de Rosa'yı tutuklar.
    Bu arada Alabama Üniversitesinde bir profesör olaydan haberdar olur 
bu olayın üstüne gider, Montgomery halkını otobüsleri boykot etmeye çağırır. Boykota zenci beyaz bir çok kişi destek verir olaylar büyür ve sürecin lideri de, 26 yaşındaki genç vaiz Martin Luther King'tir.
    Olay Mahkemeye taşınır ve mahkeme Rosa'ya 14 Dolar para cezası verse de boykot sürdürülür; tam 381 gün hiç bir siyah bir daha 
otobüse binmez, işe gidiş için Km'lerce yürürler. 
    Beyazların da boykot desteği ile bir çok Otobüs firması batar, birçok zenciyi beyazlar arabaları ile 
işe getirip, götürürler.
     Sonunda 1956 yılında 
ABD Anayasa Mahkemesi, 
otobüslerde renk ayrımını uygulamasını kaldırır.
     Yörede bir çok köy (mahalle/!?) Muhtarlığı, kooperatif, siyasi yapı varken bu Söğüt Ovasındaki garabet neden sürer ki!..
#
Yorumlar (0)
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.